Bu yazının tamamı geziyi beraber gerçekleştirdiğimiz Gizem Demirsöz Alp' den direk olarak alınmıştır. Yazıyı kaynağından okumak ve ingilizce tercümesine de ulaşmak isterseniz tıklamanız yeterli. Görseller bana aittir.
Moskova’ya gitmeye karar vermemin sebebi ilk başta Rusya’ya vize olmaması olsa da şuan dönüp baktığımda iyi ki gitmişim diyorum. Bunca sene Avrupa’nın bir çok yerini gezip gördükten sonra bambaşka bir kültürle tanışma fırsatı yakalamış oldum.
Biletlerimizi Rusya’nın uluslararası havayolu şirketi Aeroflot’dan aldık. Yenilenmesi gereken pasaportuma da 513 TL cik vererek yenisini çıkarttıktan sonra geriye kalan tek şey düzgün ve ucuz bir hostel bulup Moskova’nın tadını çıkartmaktı. Ama başıma gelecekleri o zaman tahmin edemiyordum tabii ki. Bu kısımları yazımın ilerleyen bölümlerinde anlatacağım ancak ondan önce Moskova ile ilgili ilk söyleyeceğim şey Avrupa şehirlerinden çok farklı olduğu.
Üç saatlik uçuşun ve Aeroflot’un vermiş olduğu birbirinden iğrenç yemeklerin ardından sabaha karşı Moskova’ya indik. Rus havayollarının yemekleri böyleyse Moskova’da yemekler nasıldır diye düşünmeden edemedim. Uçakta hemen yan koltuğumuzda oturan, Moskova’da çalışan bir Türk sayesinde şehir merkezine nasıl gideceğimiz ve genel olarak Moskova hakkında bilgi almış olduk. Moskova’da neredeyse hiç kimse İngilizce bilmediği, havaalanı gibi her ülkeden insanın bulunduğu bir yerde bile servislerin üzerinde Rusça dışında hiç bir dilde ibare bulunmadığı için bu bilgilerin altın değerinde olduğunu anlamamız uzun sürmedi. Havaalanından Moskova şehir merkezine üç şekilde ulaşabiliyorsunuz. Biletlerini içerisindeki otobüs şoföründen alabileceğiniz 815 ve 815E numaralı otobüslerle(30 ruble), Aeroexpress isimli metro duraklarından birine direk götüren tren ile(360 ruble) ve bizim ilk gün şehir merkezine giderken kullanmış olduğumuz dolmuşlarla(70 ruble) ulaşabilirsiniz. Size tavsiyem gitmeden yanınıza hem Latince hem de Kiril harfleri ile yazılmış, renkli metro haritası çıktısı almanız.
Yaklaşık 45 dakika süren dolmuş yolculuğumuzun sonunda yeşil metro hattının(2.hat) ilk durağına geldik. Sabahın 06:30’u olmasına rağmen İstanbul ile yarışabilecek bir trafik vardı. Merkeze geldiğimizde bir bayan olarak ilk ilgimi çeken tabii ki güzellikleriyle meşhur olan Rus kadınları ve onların 90lardan kalma rüküş kıyafetleri oldu. Uzunca bir süre komünizimin etkisinde kalmış ve yeni yeni dış dünyaya adapte olmaya çalışan bir toplum olduklarını düşününce sanırım çok da yadırgamamak gerekiyor. Güzellik konusuna gelince Türk standardından yukarıda ancak abartıldığı kadar da güzel olmadıklarını düşünüyorum. Ancak Türk kadınlarından en büyük farkları bizlere göre aşırı dişi ve özgüvenli olmaları. Sneakers tarzı ayakkabı veya bol spor kıyafetler giyen kadınlara rastlamak neredeyse imkansız. Gördüğüm kadarıyla nüfusun çoğunluğu kadınlardan oluşmakta hatta arkadaşımla Rus erkekleri hakkında kritik yapmak istediğimiz de üzerinde kritik yapabileceğimiz erkek bulmakta bile baya zorlandık J
Bu kadar dedikodudan sonra gelelim hostelimize. Asla asla ve aslaaaa kalmamanız gereken bir hostel adı veriyorum sizlere ; Hostel Golyanovo. İlk gün yanımızda hostelin ve metronun detaylı haritası olmasına rağmen uzuncaaaa bir arayıştan sonra hostelimizi bulabildik. Gelmeden önce booking.com, vb. sitelerde hostel hakkındaki yorumların çoğunun olumlu olmasına rağmen daha önce kalan kişiler yerini çok zor bulduklarından yakındıkları için buna çok da şaşırmadık. Bizi tek şaşırtan hostelin bir tabelasının olmaması ve camdan içeri baktığımızda tüm ışıkların kapalı ve içerisinin terk edilmiş gibi görünüyor olması oldu! Sonradan öğrendik ki hostel de 5 gündür elektrikler kesikmiş ve ne zaman geleceği de belli değilmiş. Tabii biz bu bilgileri hostelde kalan ve İngilizce bilen bir misafirden öğrenebildik çünkü hostel çalışanları tek kelime İngilizce bilmiyordu! Hemen internet üzerinden başka bir hostelden rezerve yapıp bavullarımızı çeke çeke yine düştük yollara. Diğer hostel de metroya oldukça uzak ara bir yerdeydi ve yine tabelası yoktu. Ben artık dayanamayıp hostel sorumlusuna neden Moskova’da ki hosteller de tabela olmadığını sordum. Meğer Moskova’da yaşayan evsiz, sarhoş, serseri tipler bu hostellere dadanıp sorun çıkarıyorlarmış bu yüzden tabelalarını sökmüşler. Sadece internet üzerinden rezervasyon yapan müşterileri kabul ediyorlarmış. Zaten bizim gibi turistik amaçlı seyahat eden insanlar bir şehre gitmeden önce otelini internet üzerinden ayarladığı için adamların tabelaya pek de ihtiyacı kalmıyor. Tek sorun bu durumu bilmeyen biz zavallı turistler deli danalar gibi sokak sokak hostel tabelası aramak zorunda kalıyoruz.
Her neyse bahtsız bedeviliğimiz artık bitti derken burada da ayrı bir şok yaşadık. Danışmadaki çat pat İngilizce konuşabilen görevli rezervasyonumuzun görünmediğini ve hostellerinin tamamen dolu olduğunu söyledi. Artık sinirimizden kendi kendimize gülmeye başlamıştık ki asıl sorumlu olan kişi yanımıza gelip bu hatanın kendilerinden kaynaklandığını(bu durum Moskova’da sıkça yaşanıyormuş turizm konusunda cidden amatörler) bize aynı fiyata aynı koşullarda başka bir otel bulacağını ve taksi paramızı da vereceğini söyledi. Bir kaç hosteli arayıp tamamen dolu olduğunu öğrendikten sonra tam umudumuzu kaybediyorduk ki bir hostel de yer bulabildik. Taksiye bindik içimizden Allah bilir nasıl bir yer buldular, son gün yer bulunabildiğine göre kesin berbat bir hosteldir diye düşünerek giderken bir anda çok güzel cafe ve mağazaların olduğu bir caddeye girdik ve taksideki gps gitmek istediğimiz yere vardığımızı gösteriyordu. Bu kadar sıkıntı çektikten sonra inanılmaz merkezi bir yerde, Kızıl Meydan'a 6-7 dk yürüme mesafesinde, hemen aynı sokak üzerinde metro istasyonu bulunan hostelimize yerleştik. Seyahatimiz boyunca kaldığımız bu şirin hostelin adı Comrada Hostel idi. Ortak alanları pek temiz olmasa da ana cadde manzaralı odamız tertemiz, kocaman ve çok güzel döşenmişti. Aklınızda bulunsun Moskova’da otellerin büyük çoğunluğu ortak banyolu. Ortak banyolu olmayanlarda inanılmaz pahalı. İlk rezerve yaptırdığımız hosteli hem uygun fiyatlı hem de özel banyolu diye tercih etmiştik ancak orada başımıza neler geldiğini okudunuz. Bu yüzden Moskova’ya gidiyorsanız otele biraz daha fazla para vermeyi göze alın. Bu arada otel rezervasyonu konusundawww.booking.com dan şaşmayın derim. Gün boyunca Türkçe gece ise İngilizce müşteri hizmetlerine telefon veya mail ile 7/24 ulaşabiliyorsunuz ve sorununuzu en kısa sürede çözüyorlar. İlk defa booking.com dışında bir siteden rezerve yaptırdım ve cidden çok sıkıntı yaşadım.
Her neyse bahtsız bedeviliğimiz artık bitti derken burada da ayrı bir şok yaşadık. Danışmadaki çat pat İngilizce konuşabilen görevli rezervasyonumuzun görünmediğini ve hostellerinin tamamen dolu olduğunu söyledi. Artık sinirimizden kendi kendimize gülmeye başlamıştık ki asıl sorumlu olan kişi yanımıza gelip bu hatanın kendilerinden kaynaklandığını(bu durum Moskova’da sıkça yaşanıyormuş turizm konusunda cidden amatörler) bize aynı fiyata aynı koşullarda başka bir otel bulacağını ve taksi paramızı da vereceğini söyledi. Bir kaç hosteli arayıp tamamen dolu olduğunu öğrendikten sonra tam umudumuzu kaybediyorduk ki bir hostel de yer bulabildik. Taksiye bindik içimizden Allah bilir nasıl bir yer buldular, son gün yer bulunabildiğine göre kesin berbat bir hosteldir diye düşünerek giderken bir anda çok güzel cafe ve mağazaların olduğu bir caddeye girdik ve taksideki gps gitmek istediğimiz yere vardığımızı gösteriyordu. Bu kadar sıkıntı çektikten sonra inanılmaz merkezi bir yerde, Kızıl Meydan'a 6-7 dk yürüme mesafesinde, hemen aynı sokak üzerinde metro istasyonu bulunan hostelimize yerleştik. Seyahatimiz boyunca kaldığımız bu şirin hostelin adı Comrada Hostel idi. Ortak alanları pek temiz olmasa da ana cadde manzaralı odamız tertemiz, kocaman ve çok güzel döşenmişti. Aklınızda bulunsun Moskova’da otellerin büyük çoğunluğu ortak banyolu. Ortak banyolu olmayanlarda inanılmaz pahalı. İlk rezerve yaptırdığımız hosteli hem uygun fiyatlı hem de özel banyolu diye tercih etmiştik ancak orada başımıza neler geldiğini okudunuz. Bu yüzden Moskova’ya gidiyorsanız otele biraz daha fazla para vermeyi göze alın. Bu arada otel rezervasyonu konusundawww.booking.com dan şaşmayın derim. Gün boyunca Türkçe gece ise İngilizce müşteri hizmetlerine telefon veya mail ile 7/24 ulaşabiliyorsunuz ve sorununuzu en kısa sürede çözüyorlar. İlk defa booking.com dışında bir siteden rezerve yaptırdım ve cidden çok sıkıntı yaşadım.
Moskova’yı gezmeye başladığımız ilk günde otelimizden çıkıp yürüyerek 6-7 dakikada Kızıl Meydana vardık. UNESCO dünya mirasları içerisinde bulunan bu görkemli meydan tarihler boyunca bir çok idamlara, gösterilere ve mitinglere sahne olmuş. Şimdiyse resmi geçitlerin, merasim törenlerinin, ünlü sanatçıların konserlerinin, film çekimlerinin yapıldığı, turistlerin Moskova’da ki ilk durağı haline gelmiş durumda. Gezdiğim onca ülke arasında ihtişamıyla beni en çok etkileyen meydan kızıl meydan oldu. İnsan neden bizim böyle meydanlarımız yok diye düşünmeden edemiyor. Meydanın çevresinde Kremlin sarayının doğu tarafı, Saint Basil Katedrali, Minin ve Pojarski Heykeli, Devlet Tarih Müzesi, Diriliş Kapısı(Voskresenkie vorota),Kazan Katedrali, GUM alışveriş merkezi, Lenin’in Mozolesi ve hemen arkasında bulunan Kremlin duvarı mezarlığı yer alıyor.
Ertesi gün önce Lenin’in mozolesini ziyaret ettik. Mozole 10:00-13:00 saatleri arasında açık ve içeriye girişler oldukça sıkı denetleniyor. Öncelikle Devlet Tarih Müzesinin arka tarafından dolanıp çantalarınızı para ödeyerek emanet bürosuna bırakmanız gerekiyor. Sonrasında güvenlik kontrollerinden geçerek mozoleye ulaşıyorsunuz. Kapıdaki askerler size eliyle şşhhh işareti yaparak sessiz olmanız konusunda sürekli uyarıyorlar. İçeri girdiğinizdeyse Lenin gözlerinizin önünde sanki daha az önce ölmüş gibi gözleri kapalı camdan bir tabutun içerisinde yatıyor. Rusya’ya gitmeden önce Lenin’in bedeninin mumyalandığını okumuştum ancak ben Mısırdaki gibi bezlere sarılı bir mumya hayal etmişim sanırım birebir kendisini görünce çok etkilendim. Ruslar Lenin’e karşı inanılmaz sevgi ve saygı besliyorlar. Mozoleden çıktıktan sonra karşınıza Kremlin duvarı mezarlığı çıkıyor. Burada Stalin gibi ünlü Sovyet Liderlerinin ve dünya çapında ünlü Rus bilim ve devlet adamlarının mezarları bulunuyor.
Mezarlıklar turumuz bittikten sonra biraz da içimiz açılsın diye nehir turu yapmaya karar verdik. Moskova turistik şehir rehberinde Radisson Royal otelinin önünden kalkan Radissonblue tekne turları olduğunu görmüştüm. Ancak Rusların İngilizce bilmemeleri ve tüm levhaların Rusça olması sebebiyle teknelerin kalktığı yeri bulmamız yaklaşık 3 saati buldu. Tekne turunun olduğu yere Kievskaya metro durağında inip burada bulunan büyük AVM yi solunuza alacak şekilde bir parkın içinden geçerek yaklaşık 15 dakika yürüdükten sonra ulaşabilirsiniz. Turun fiyatı 900 ruble ancak alternatif daha ucuz turlar bulunduğunu biz biraz geç de olsa öğrendik. Tek farkı bu turların tekneleri Radissonblue’nun tekneleri kadar lüks değil. Turlar 13:00(sadece Cumartesi günleri), 15:00, 17:00 ve 20:00 saatlerinde var. 17:00 turunu kıl payı yakalayabildik. 20:00 turunu da gece karanlığında pek fazla bir şey görülemeyeceği için tercih etmemenizi tavsiye ederim. Teknemiz içerisinde içki ve yemek servisi yapılan, tüm tavanı ve yan tarafları cam ve oldukça lüks bir tekneydi. Tüm bu lükslüğe rağmen menüde ki fiyatlar dışarıdakinden pahalı değildi. Moskova’da ki cafe, pub, club ayırt etmeksizin her an her yer de çalan tekno, house, club müzikleri burada da peşimizi bırakmadı. Açıkçası ben bunun yerine jazz veya klasik müzik eşliğinde yada hiç müzik çalmadan seyahat etmeyi bile tercih ederdim. Club müziği bana göre club da çalınır cafe de kahvemi içerken veya nehirde tekne turu yaparken değil ancak Ruslar için böyle bir ayırım yok. Antalya bölgesindeki devasa clubların şuan neden yapıldığını anlayabiliyorum J. Hepsi Rus turistler için. Tekne turu ile ilgili düşüncelerime gelirsek zamanınız varsa şehrin tamamını görmek adına yapın derim ancak bir Amsterdam’da ki tekne veya Venedik’te ki gondol turu gibi düşünmeyin çünkü burada kanallar olmadığı için şehrin ortasından geçen düz bir nehir üzerinde ilerliyorsunuz şehrin iç taraflarına giremediğini için de tarihi ve önemli yerleri oldukça uzaktan görüyorsunuz. Bize en büyük yararı turla gitmediğimiz için şehir rehberinde bulunmayan ancak görmemiz gereken başka yerlerde olduğunu fark edip daha sonrasında buraları da görmeye gitmemiz oldu.
Teknenin İç Görünümü |
Kanalda İlerlerken |
Teknenin Gezi Haritası |
Tekne turumuzu da bitirdikten sonra benim her yeni seyahat rotamdaki ritüelim olan Hard Rock Cafe ziyaretimi gerçekleştirmek üzere Moskova’nın en ünlü caddelerinden Arbat Caddesine gittik. Buraya metro ile Smolenskaya veya Arbatskaya istasyonunda inerek ulaşabilirsiniz. Arbat Caddesinde bir çok ünlü yazarın artık müze olarak halka açılmış olan evleri bulunuyor. Zamanında da bir çok ünlü yazar, şair, ressam ve sanatçı bu cadde de yaşamaktaymış. Arbat Caddesi bana kalırsa abartıldığı kadar güzel değil. Bizim İstiklal Caddemizle kıyaslarsak yanına bile yaklaşamaz. Hem büyüklük açısından hem de kalabalık olması ve mağazalar açısından sıradan bir cadde. Ancak en çok hediyelik eşya dükkanını ve isimsiz sanatçıların resimlerini cadde üzerindeki tezgahlar da bulabilirsiniz. Ve yine club müziği çalan cafe leri de J. Burada ki Hard Rock Cafe oldukça büyük üç ayrı kattan oluşuyor ancak dekor olarak ben pek beğenmedim. Keşke daha küçük ama daha sıcak yapsalarmış. İçeride bar ve restoran bölümü dışında dünyaca ünlü sanatçıların çeşitli konserlerinde giymiş olduğu kostümler, imzalı ürünler ve Hard Rock Cafe’nin Moskova temalı kendi ürünleri bulunuyor.
Moskova metrosuna da bir parantez açmak istiyorum. Bu zamana kadar gördüğüm iyi metro ağlarından birine sahip olduklarını söyleyebilirim. Ama bir Paris değil bunu belirtmek isterim. Bunun yanında metro istasyonları ve metro eski olmasına karşın çok hızlı bir yapıya sahip. Metro hareket sıklığıda neredeyse hiç beklememenize sebep oluyor. Metro duraklarının iç yapısı standart görünümün dışından çok şık bir tasarım ve mimariye de sahip. İnsanların büyük bir çoğunluğu ulaşımın her anında metroyu kullanmasından ötürü sürekli bir karmaşa ve kalabalıkda mevcut.
Moskova Metrosu |
Moskova Metrosu |
Moskova Metrosu |
Moskova’da ki 4. günümüzde Bolşoy Tiyatrosunu ararken Kızıl Meydan’da bir turist bilgilendirme merkezi olduğunu keşfettik. Çölde vaha bulma deyiminin anlamı bu olsa gerek J Bu arada sizlere de aynı duyguyu yaşatmamak için yerini tarif edeyim. Kızıl Meydan’dan geçip Diriliş Kapısından(Voskresenkie vorota) çıktıktan sonra sağ tarafınızda kalan büyük kırmızı binanın yani Moskova Savaş Tarihi Müzesi’nin içinde bulunuyor. Burada İngilizce doya doya bilgi aldıktan sonra karşı çaprazında bulunan Bolşoy Tiyatrosu’na gittik. İçerisini maalesef ki göremedik çünkü haftanın belli günleri ve sadece paralı tura katılarak görebiliyorsunuz. Tur anlatım dili Rusça ve 1 saat 45 dk için 500 ruble istiyorlar. Paris’in en ünlü opera binasını bile ücretsiz olarak istediğiniz zaman gezebilirken Bolşoy tiyatrosu için bu şekilde olması bize oldukça saçma geldi. Bolşoy tiyatrosunu dışarıdan gördükten ve bir kaç foto çekildikten sonra istikamet Puşkin Müzesi dedik.
Puşkin Müzesi Pazartesi günleri hariç haftanın her günü 10:00-18:00 saatleri arasında açık. Sizlere tavsiyem eğer sanat ve tarihe özel bir ilgiliniz varsa bir tam gününüzü buraya ayırmanız çünkü içeride görülmeyi bekleyen yüzlerce eser var. Daha önce başka müzelerde de görmüş olduğum gibi maalesef ki burada da Türkiye’den ve doğudaki bazı ülkelerden çalınarak veya yasa dışı şekilde satın alınarak getirilmiş bir çok tarihi eserler var. Şansımıza bizim gittiğimiz dönemde ünlü modacıların kıyafetleride müzenin içerisinde sergileniyordu. Tarih ve moda hep bir arada!
Müzeden çıktıktan sonra hemen karşısında Moskova’da görmüş olduğum en güzel katedral olan Kurtarıcı İsa Katedrali’ni ziyaret ettik. İçeride ayin vardı. İlk defa bir Ortodoks ayinine denk geldiğimiz için büyük bir merakla ayini sonuna kadar izledik. Katolik ayininden daha gösterişli ve birazda ürkütücüydü. Ayin sonunda Ortodokslar tüm kutsal simgeleri öptüğü gibi ayini yöneten Papazın önünde sıraya girerek elini öpüyorlardı. Kurtarıcı İsa Katedrali Rusların Napolyon’a karşı zaferinin anısına 1883 yılında Alexander I tarafından yaptırılmış ancak 2. Dünya Savaşı sırasında hasar gördüğü için yeniden yapılmaya başlanarak 2000 yılında yeniden ibadete açılmış. Bu sebeple içerisi Moskova’da ki diğer katedrallerden farklı olarak oldukça yeni ve büyüleyici derecede güzel. Katedral aynı zamanda dünyanın en yüksek Ortodoks Kilisesi olma özelliğini de taşıyor.
Bolşoy Tiyatrosunu |
Puşkin Müzesi Pazartesi günleri hariç haftanın her günü 10:00-18:00 saatleri arasında açık. Sizlere tavsiyem eğer sanat ve tarihe özel bir ilgiliniz varsa bir tam gününüzü buraya ayırmanız çünkü içeride görülmeyi bekleyen yüzlerce eser var. Daha önce başka müzelerde de görmüş olduğum gibi maalesef ki burada da Türkiye’den ve doğudaki bazı ülkelerden çalınarak veya yasa dışı şekilde satın alınarak getirilmiş bir çok tarihi eserler var. Şansımıza bizim gittiğimiz dönemde ünlü modacıların kıyafetleride müzenin içerisinde sergileniyordu. Tarih ve moda hep bir arada!
Kurtarıcı İsa Katedralinden çıkıp otelimize doğru yürürken Kremlin duvarlarının dibindeki Meçhul Asker Anıtı’nın önünde saygıyla durduk. 1967 yılında yaptırılmış olan ve iki yanında daimi olarak birer asker bekleyen bu anıtta bulunan ateş 2. Dünya Savaşı sırasında ölmüş olan tüm Ruslar için hiç sönmeksizin yanıyor. Biraz duygusal geçen, savaşın acı yanlarını bize yeniden hissettiren bu dakikalardan sonra yeniden kapitalist düzene ayak uydurup, yine yolumuz üzerinde bulunan GUM alışveriş merkezinin içine girdik. Burası oldukça lüks bir alışveriş merkezi olduğu için sadece bakmakla yetindik.J İçeride Moskova’ya gelmeden önce oluşturduğum denemeden dönmemem gereken yöresel tatlar listemde olan Kvas içeceği satılıyordu. Kvas; Rusların sudan sonra en çok tükettikleri, çavdar ekmeğinden yapılan mayalı ve alkol oranı oldukça düşük(%1,44) bir içecek. Ben açıkçası tadını çok beğenmedim. Biranın daha şekerli ve alkolsüzü gibi. Bunun yerine buz gibi bir Belçika birasını tercih ederim.J GUM’dan çıktıktan sonra hostelimizin bulunduğu işlek cadde üzerinde cafelerden birine girdik ve Borç çorbası içtik. Ben bu çorbanın ısrarla Rus çorbası olduğunu iddia etsem de meğer Ukraynalılara ait bir çorbaymış. Moskova’da ki cafe ve restoranlarla ilgili club müziğinden sonraki en kötü şeyde hepsinde sigara içmenin serbest olması. Bazılarında sigara içmeyenler için ayrı bölümler var ancak buralarda genelde mekanın en kuytu köşeleri olduğu için oturmayı istemezsiniz. Genel olarak cafeleri çoook güzel. İlk defa bir şehirde bu kadar güzel, şık ve tarz cafeler gördüm hem de her yerde.
5.günümüzde mavi gözlü dev adam Nazım Hikmet’in mezarını ziyaret etmeye karar verdik. Nazım Hikmet’in mezarı Tolstoy, Boris Yeltsin, Nikolay Gogol, Galina Ulanova gibi bir çok ünlü ismin mezarlarına ev sahipliği yapan Novodeviçi Mezarlığı’nda bulunuyor. Nazım’ın da bu değerli insanların mezarlarının bulunduğu bir mezarlıkta yatıyor olması bizi ayrıca gururlandırdı. Bir yandan da değerini bir tek Türk milleti bilemedi diye düşündürttü. Mezarlığa Sportivnaya istasyonunda inip çıkışta sağa doğru dönüp dümdüz tabelaları takip ederek ulaşabilirsiniz. Aynı isimli Manastır ile mezarlığı karıştırmayın yoksa bizim gibi önce manastırın tüm bahçesini Nazım’ın mezarını bulacağım diye tavaf etmek zorunda kalırsınız. Manastırı es geçin ve aşağı doğru devam edin. Mezarlıktan girdiğinizde hangi mezarın nerede olduğunu gösteren maalesef ki Rusça! bir liste var. Sizin için kolay olması açısından ben şimdiden söyleyeyim 175. sıradaki mezar Nazım’ın mezarı. Aslında mezarı oldukça merkezi bir konumda tam ortaya geldiğinizde sola dönerseniz direk görebiliyorsunuz. Önünde onlarca kırmızı karanfil ve çiçekler var. Biz de mezarlığa giderken aldığımız kırmızı karanfillerimizi mezarına bıraktık. Nazım’ın mezar taşı siyah ve üzerinde “Rüzgara karşı yürüyen adam” adlı şiirinden esinlenerek yapılmış kendisinin ayakta duran figürü var. Hemen önünde ise sevgili Vera’sı yatıyor. Mezarlıktaki mezar taşlarının bir çoğu ait olduğu kişinin mesleği, kişisel özelliği ile alakalı heykeller veya direk kendi büstü şeklinde. İnsan kendini mezarlığa değil de heykel galerisine gelmiş gibi hissediyor. Bu sürgün, yalnız adamın hala bu kadar seviliyor olduğunu görmek içime bir mutluluk dalgası yaydı. Belki vatanına hasret yıllarca başka bir ülkede yaşamaya zorunlu bırakıldı hatta mezarı bile kendi vatanında olamadı ama en azından kendinden sonraki Türk gençlerine armağan nice güzel şiirler bıraktı.
Mezarlıktan çıktıktan sonra bu kasvetli havayı dağıtmak için artık son günümüze yaklaşırken biraz da alışveriş yapmaya karar verdik. Öncelikle bolca hediyelik eşya aldık. En hoşumuza giden tabii ki çeşit çeşit matruşkalar oldu. Bir de Sovyet dönemini anlatan çeşitli post-modern magnetler. Matruşkalar sadece bildiğimiz klasik kız figürlü hali dışında da bir çok şekilde var. Hatta Atatürk’ün matruşkasını bile yapmışlar. Ben en çok Lenin’in karikatürize edilmiş ve içinden açıldıkça diğer Sovyet Rus liderlerinin matruşkaları çıkan versiyonunu beğendim ve tabii ki satın aldım. Alışveriş yaparken sakın pazarlık yapmayı unutmayın.
Sonraki durağımız içki satan dükkanlar oluyor. Moskova’ya gelmeden öncede methini sıkça duyduğum ballı biberli votkasından ve bir kaç tane daha Rus votkasından aldık. Hediye ettiğim arkadaşlarımdan aldığım geri bildirimlere ve kendi tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki Rus votkaları Türkiye’de ki votkalardan çok daha sert ve alkol oranı yüksek. Aman diyeyim içerken abartmayın 3 shotta kendinizden geçebilirsiniz. J
Vee son günümüz. Uçağımız akşam 23:00’da olduğu ve bir gece önceden bavullarımızı toparlamayı bitirdiğimiz için son günümüzü de gezmeye ayırdık. Hostelimizden check-out yapıp bavullarımızı emanet odalarına bıraktık. Sonrasında Kremlin sarayının içerisini görmek ve Ulusal Tarih Müzesini ziyaret etmek için yine yürüyerek yola koyulduk. Kremlin Sarayı çok büyük ve içerisinde bir çok katedral var. Yasak olduğu için içerisindeki her yeri göremiyorsunuz. Putin’in ofisi de burada bulunuyor bu yüzden çok sıkı güvenlik önlemleri alınmış. Eğer isterseniz kraliyet hazinelerini de görebilirsiniz ancak biz çok pahalı olduğu için ziyaret etmedik. İçeride beklediğim kadar çok şey olmasa da yinede burasının ziyaret edilmesi gerektiğini düşünüyorum
Kremlin Sarayından sonra hemen yan tarafındaki Ulusal Tarih Müzesine gittik.Burada tablolar, eski Rus yaşam biçimini görebileceğiniz eşyalar, eski mücevherler, arkeolojik kalıntılar,vb. şeyler bulunuyor. Ben çok beğendim. Binanın dışarısıysa içerisinden bile daha etkileyici. Buradan da çıktıktan sonra bavullarımızı da alarak tarihi Moskova metrosunu ziyarete gittik. Moskova'da metrolar Almanlara savaş borcu olarak Sovyet döneminde yaptırılmış ve hala aynı metrolar kullanılmasına rağmen sapasağlam ve bir o kadar da estetik. Kocaman cam avizeler, duvar resimleri, vb. güzel detaylarla dolu.
Ulusal Tarih Müzesi |
En sonunda hava alanına doğru yola çıktık ancak aşırı trafik vardı. Hava alanına gitmek için minimum 3 saat önceden yola çıkmanızı tavsiye ederim.
Moskova herkesin hayatında en az bir kere görmesi gerektiği ve asla kışın gitmemenizi tavsiye edeceğim bir şehir. Umarım yazdıklarım kısaca da olsa Moskova hakkında fikir sahibi olmanızı sağlamıştır. Do Svidaniya!
0 yorum